Küçük bir çocukken, o zamanlar tek katlı olan maraton tribününün kapısından girdiğim o ilk günü unutmam.İçimdeki o heyecanı, kalbimin o ürkek ve bir o kadar da istekli atışını unutmam.Oturduğum o ilk koltuğun yerini unutmuş olabilirim ama o koltuktan izlediğim ilk maçın, beynime yerleşmiş hayalini yıllar geçse de unutmam.
Unutmadığım birçok şey daha vardır elbette: devre arasında yediğim o sıcacık köfte ekmeği, gol olunca bana sarılan tanımadığım o insanların sevincini, kirlenen koltuklara gazete koyup oturan o amcaların heyecanını, maç esnasında tribünde çekirdek satan o çocukların koltukların arasından zarif bir çeviklikle sıyrılışlarını, ıslık ve uğultu sesinden yanımızdaki kişiyi dahi duyamadığımız o güzel günleri, maç sonrasında eve giderken yüzümüzde oluşan o gülümsemelerimizi veya yere düşen o bakışlarımızı.
Aslında saydığım anılarıma bakılırsa pek bir şey de yaşamamışımdır ben 19 Mayıs Stadyumu’nda.Mesela bu yazıyı, hayatını o stadyumda harcamış insanlardan birisinin yazmasını daha çok isterdim.Onların ne çok anlatacak anıları, unutulmayacak hatıraları vardır kim bilir?
Şimdi yıkılıyormuş 19 Mayıs Stadyumu.
Gülümsemelerimize, hüzünlerimize ev sahipliği yapan, binlerce insanın, babasıyla maç izlemeye gelen o çocukların, hafızasına kazıdıkları o hatıraların yaşandığı o stadyum yıkılıyormuş.
Peki ya bizim mıh gibi aklımızda tuttuğumuz anılar?
İşte o anılar yıkılmaz!
Onur Yıldıran
24.09.2018