Samsunspor yıllardır ayakta kalma mücadelesi veriyor. Peki tam ayağa kalktık dediğimiz zamanlarda neden tekrar tökezliyoruz? Samsunspor 2005-2006 sezonunda küme düşmüştü. Bir kulüp çok iyi futbolculara da sahip olsa düşebilir. Futbolun hiçbir zaman garantisi yoktur. Ama yıllarca alt yapısından futbolcu yetiştirip, Türk futboluna sayısız yıldız kazandıran bir kulüp düştüğünde neden ayağa kalkmak için 5 yıl beklemek zorunda kalır? 5 yıl aradan sonra Süper Lige dönen bir takımın yönetimsel hatalarla, iç hesaplaşmalarla, başkanının yalnızlaştırılmasıyla ertesi sezon nasıl düştüğünü hep beraber izlemiştik. Bunların uzun uzun tartışılıp çözüm üretilmesi gerekirdi. Ama taraftarlar daha şoku atlatamadan bizleri kayyumla baş başa bıraktılar. Sahipsiz şehrin sahipsiz takımını Emin KAR sırtlamak zorunda kaldı. Aslında senaryo hep aynı sadece rolleri oynayan şahıslar farklı. Bizim sorunlarımızı çözmemiz için X, Y, Z şahıslarına değil sağlam bir sisteme ihtiyacımız var. X, Y, Z şahıslarının da samimiyetlerini, bu sistemin kurulmasına sağlayacakları katkıyla görme imkanımız var. İlk yapmamız gereken şeylerden birisi kulübü hiçbir zaman şahısların vicdanına bırakmayacak kalıcı gelirlerdir. Bir kulübün ayakta kalabilmesi için gelirlerinin giderlerinden fazla olması gerekir. Bu görevi samimiyetlerine inanmayı yürekten istediğimiz şahıslara ,taraftarlarımız seslerini yükselterek defalarca iletmelerine rağmen atılan elle tutulur bir adım olmamıştır. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’ın eski kırgınlıkları unutup bu konuda samimi adımlar atacağına inanıyorum. Çünkü şehrimizin gelişimini baltalayan lobi faaliyetlerinin son seçimlerde kendisine karşı nasıl çalıştığını sayın başkanımız da yakından izledi. Samsunlu hemşerileri olarak bizim başkanımızdan beklediğimiz adım geçici para yardımları değil, süreklilik arz edecek kalıcı gelir kaynaklarıdır. Yıllardır bu şehre başkanlık yapan zeki bir politikacının bu adımı atması ihtimaldir. Sayın Yusuf Ziya Yılmaz da bu adımı atarak kendisine yakışanı yapmalıdır. Bu şehirde oteller inşa ederek turizm sektörünü canlandırmak istiyorsa, şehrin reklamını mazisi olan bir spor kulübünden daha iyi yapabilecek bir marka yoktur. Zaten otellerin müşterileri de genel olarak şehrimize gelen misafir takım kafileleridir. İkinci önemli husus pahalı transferlerden kaçınarak öze dönüş yapılmasıdr. Biz zaten iki senedir imkansızlıktan bunu yapmaya başlamış durumdayız. Gayet de başarılı bir şekilde Canberk Aydın, Furkan Köse ve Ercan Yazıcı gibi gelecek vadeden yıldız adaylarını Türk futboluna kazandırmış durumdayız. Bu futbolcularımıza Kemal Bayraktar, Doğan Erdoğan, Mehmet Yılmaz gibi genç oyuncularımızı da katarak zorunlu transferlerden kurtulmalıyız. Bu sistemin de dönem dönem değil sürekli döngü içinde devam etmesi gerekir. Özellikle Süper Lig’de yaptığımız futbolcu sözleşmelerine bakarsak bu döngünün bizi çok büyük bir yükten kurtaracağı aşikardır. Serkan Çalık’ın takıma veremediği katkıyı futbol hayatının başında olan Mehmet Yılmaz gayet başarılı bir şekilde verebilirdi. Turgay Gölbaşı gibi futbol hayatının son demlerini yaşayan, ortalama bir futbolcunun vereceği katkıyı, Doğan ve Kemal gibi başarıya aç genç futbolcular rahatlıkla verebilirdi. Ya da Tuna Üzümcü transferi yerine Şanlıurfaspor’da gayet başarılı bir sezon geçiren genç futbolcumuz Ercan Yazıcı tercih edilebilirdi. Böylece günü birlik başarılar yerine geleceğin kadrosu yavaş yavaş oturtulabilir, gelecekte bu futbolcuların satışından kazanılacak gelirle kulübümüze rahat bir nefes aldırabilirdi. Süper Lig takımlarının listesine her sene oyuncularımız girebiliyorsa bu takımın bir futbolcu için iyi bir vitrin olduğunu kimse göz ardı edemez. Şu anda Canberk ve Furkan’ın bu kadar ön plana çıktığını görebiliyorsak yönetim bu konuda sınıfı geçmiş demektir. Tek yapılması gereken cesur ve gençlere değer verecek bir Teknik direktördür. Üçüncü önemli husus da son satırda söylediğim gibi Teknik direktör konusudur. Cesur, başarıya aç ve gençlerle uyumlu şekilde çalışabilecek bir Teknik adam liderliğinde çok sağlam işler yapabiliriz. Genç futbolcularımızın potansiyeli bize bunu göstermektedir. Musa Aydın gibi tecrübeli futbolcularla bu oyuncuların kaynaşmasından, çok büyük bir başarı ortaya çıkabilir. Yalnız Teknik direktör konusunda önemli olan şey de sürekliliktir. Yani iki maç kaybetti diye ya da takımı o sezon çıkaramadı diye bir Teknik direktörle yoların ayrılmaması gerekir. Zaten oynadığımız ligi incelediğimizde birkaç isim dışında farkı özelliklere sahip teknik adam saymakta da zorluk çekeriz. Birini gönderip ondan çok da farklı olmayan başka bir isimle anlaşmak pek de fayda sağlamıyor maalesef. Teknik direktör gelir, sistemini kurar, 2-3 sene içinde sistemi oturtur. Bu süreçte verim alınamadıysa yolun açık olsun denilebilir. Ama her yıl teknik direktör değiştirmek takımın kimyasını bozar. Her sene kongrede başkan adayı çıkacak mı diye beklemekten çok yorulduk. Artık başkana göre sistem değil, sisteme göre başkanların gelmesinin doğru olacağını düşünüyorum.Gelen başkanların yapacakları harcama sınırlı olmalı ve kulübü borçlandırıp çekip gitmelerine izin verilmemelidir. Temlik koyacak şekilde değil, bağışlayabileceği kadar elini cebine atmalıdır. Son olarak da şunları eklemek istiyorum. Bu şehirdeki belediyelerin gelir kaynağı yine bu şehirde yaşayan bizler üzerinden sağlanıyor. Belediyelerden şehrin takımına sahip çıkmalarını istemek en doğal hakkımızdır. Bütün belediyelerden kulübe tahsis edilecek otopark vb. kalıcı gelir kaynaklarıyla bu takımın geleceğinin kurtulacağını düşünüyoruz. Biz bunları yüksek sesle dile getirirken duymazdan gelecek olanlara da iki çift söz söylemek istiyorum. Bizleri göz ardı ettiğiniz her gün bu şehre biraz daha ihanet etmektesiniz. Bugün keyfiniz yerinde olabilir. İşleriniz yolunda olabilir. Ama yarının ne getireceğini kimse bilemez. Geçici olduğunuz makamlarınızda her zaman hatırlanacağınız, kalıcı izler bırakmak sizlerin elinde. Gelecekte görüşmek üzere…